Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Grup Başkanvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli, devlete ait kurumlarda rüşvet ve yolsuzluğun hâkim olduğuna dair iddiaların araştırılması için TBMM Başkanlığına araştırma önergesi verdi.
Araştırma önergesinde, “Son yıllarda siyasi çürüme ve yozlaşmaya bağlı olarak devlete ait kurumlarda rüşvet ve yolsuzluğun hâkim olduğuna dair iddialar yoğun tartışmalarla kamuoyunu meşgul etmiştir. Yüksek mahkemeler dâhil tüm yargı organları, Merkez Bankası, TÜİK, BDDK, SPK, YÖK, YSK, Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere birçok kurum bu çürümeden payını almıştır. Siyaseti, bürokrasiyi ve medyayı içine alan bu kirli çark en çok da ‘bağımsız ve tarafsız’ olması gereken yargıyı içine çekerek ülke tarihinde hiç tartışılmadığı kadar özellikle de politik davalarda yargı kararlarını tartıştırmıştır. En son mafya-devlet ilişkisinin ortaya saçıldığı Ayhan Bora Kaplan dosyasında yargıda rüşvet ağına dair ciddi iddialar yer almıştır. Ancak bu vahim iddialar karşısında Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) sessiz kalması, adı rüşvetle anılan yargı mensupları hakkında herhangi bir işlem başlatmaması kamuoyu vicdanını yaralamaktadır” denildi.
TBMM’ye verilen araştırma önergesinin gerekçesinde ise şu ifadeler yer aldı;
“AKP 23 yıl önce 3Y diyerek “yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar” ile mücadele edeceği vaadiyle yola çıkmıştı. Ancak yaklaşık 22 yıllık AKP iktidarları boyunca bir ucu siyasi iktidara kadar uzanan milyar dolarlık yolsuzluk, rüşvet ve kara para aklama vakaları yaşanmıştır. Özellikle son dönemlerde yargıya ilişkin de derin ve yoğun bir rüşvet ağının ortaya çıkması, yolsuzluğun ve çürümenin bir virüs gibi devlet kurumlarının bütün hücrelerine yayıldığını göstermiştir.
Yargı mensuplarının adlarının sıklıkla mafya mensubu kişilerle zikredilmesi, suça bulaşması, çetelerle birlikte anılması, yargıda rüşvet ağlarının ortaya çıkması rutin hale gelmiştir. Kobani Kumpas Davası’na bakan mahkeme başkanının Atadedeler suç örgütünün yöneticisi çıkması, Cumhuriyet Savcısı Osman Yarbaş’ın, “uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama” ile “suç örgütü kurma” iddiasıyla çıkarıldığı hakimlikçe tutuklanması, Barış İçin Akademisyenler’in iddianamelerini yazan Cumhuriyet Savcısı İsmet Bozkurt ile cumhuriyet savcısı Lütfi Karabacak’ın “FETÖ suçlamasıyla yargılananlarla para pazarlığı yaptıkları için” açığa alınması bunun örneklerdendir.
Başsavcısı İsmail Uçar’ın dilekçesine dikkat çekildi
Gazeteci Timur Soykan “Başsavcının rüşvet çığlığı: Çürüyoruz” başlıklı köşe yazısında yankı uyandıran iddiaları ele almış, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar’ın yargının içindeki rüşvet skandallarını anlattığı ve Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) Genel Sekreterliği’ne gönderdiği dilekçeyi gündeme getirmişti. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar, HSK’ye gönderdiği yazıda uyuşturucu kaçakçılarının, yasadışı bahisçilerin, milyonlarca lira gasp edenlerin nasıl tahliye edildiğini ortaya koymuştur. Uçar, bazı yargı mensuplarının her türlü “kirli işe” girdiğini belirterek, İstanbul Anadolu Adliyesi özelinde iş takibi ve aracılık yapan, rüşvete tevessül eden yargı mensuplarıyla ilgili HSK’yi bilgilendirerek önlem alınmasına çalışmıştır. HSK’ye yolladığı yazıda “Kapalı kapılar ardında, meslektaş sohbetlerinden İstanbul Anadolu Adliyesi’nde para karşılığı sulh ceza hâkimliklerinde erişimin engellenmesine dair kararlar verildiği, usulsüz tahliyeler yapıldığı duyumları alındı” ifadelerini kullanmıştır. Bu gelişmelerin ardından köşe yazarı Gökçer Tahincioğlu ise adliyedeki rüşvet ağında tahliye kararının 500 bin lira, erişim engeli kararının 100-200 bin lira arasındaki fiyatlarla çıkarılabildiğini iddia etmiştir. Ayrıca hakkında iddia ortaya atılan yargı mensuplarının, birkaç saat içerisinde, hem de görev yaptığı ya da daha önce çalıştığı adliyedeki hakimliğe başvurarak erişim engeli kararını kolayca çıkarttığını ifade etmiştir. İsmail Uçar’ın dilekçesinin yankıları sürerken bu kez gözaltına alınan ve tutuklanan organize suç çetesi lideri Ayhan Bora Kaplan’ın eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve yine eski Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, yeni Yargıtay üyesi Yüksel Kocaman ve daha başka bazı yargı mensuplarıyla bağının olduğuna dair iddialar ortalığa saçılmıştır. Öte yandan Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin lojman olarak kullanılmak üzere Adalet Bakanlığı’na tahsis ettiği bir dairenin, 31 Mart 2019 seçimlerinden 5 gün önce, ihalesiz bir biçimde dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’a satıldığı bilinmektedir.
Bazı yargı mensuplarının kirli ilişkileri
Ankara Büyükşehir Belediyesinin (ABB) lojman olarak kullanılması için Adalet Bakanlığına tahsis ettiği bir daireyi, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinden beş gün önce dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’a sattığı ortaya çıktı. Ayhan Bora Kaplan’ın Emniyet’te alınan ‘kayıt dışı ifadesinde’ yüksek bir yargı mensubuna Ankara Çayırbaşı’nda villa ve bir ev aldığını söylediği ortaya çıkmıştır. Ayrıca dosyada Kocaman’ın rüşvet aldığına dair birbiriyle örtüşen dört ayrı ifade ortaya çıkmıştır. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman daha önce nişanlısı ile Bodrum’da yaptığı tatilde çektirdiği fotoğrafların sosyal medyada paylaşılması ile gündeme gelmiştir. Söz konusu paylaşımlarda başsavcının tatil yaptığı otelin tek gecelik fiyatının 9 bin lira olması, buna karşılık o dönem ortalama bir savcı maaşının 12 bin ile 15 bin lira arasında olduğu hesaba katıldığında tatilin maliyeti, kamuoyunda soru işaretleri doğurmuştur. Yine başsavcının otele özel bir helikopterle gitmiş olması bu konudaki soru işaretlerini arttırmıştır.
Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından Selahattin Demirtaş lehine hükmettiği ihlal kararının verildiği günün akşamı Başsavcı Yüksel Kocaman, Cumhurbaşkanı’nın talebi ile sarayda bir görüşme gerçekleştirmiş, akabinde de Kocaman’ın verilen tüm tahliye kararlarına rağmen Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğunun devamını sağladığı da bilinen diğer hususlardandır.
Bazı yargı mensuplarının kirli ilişkileri, mafya/çete tipi örgütlerden aldıkları talimatlar, adliyelerde kurdukları derin rüşvet ağları, yargıdaki çürümeyi gözler önüne sermiş ve baktıkları tüm dosyaları şaibeli kılmıştır. Yakın geçmişte kimi mafyatik figürlerin ifşaatlarının ima ettiği gibi, bazı örneklerde mafya örgütü yöneticileri yargı mensupları, bürokratik veya siyasî figürlerle içi içe geçmiş durumdadır. Özellikle de Kobani Kumpas Davası gibi politik dosyalara bakan savcıların ve yargıçların adının çete, mafya, rüşvet vb. ile anılması ilgili yargıçların bu dosyaları hukuk dışı saiklerle yürüttüklerine dair şüphelerimizi güçlendirmektedir. Ekonomiyi eleştiren yurttaşı, yemekhane zammını protesto eden öğrenciyi bile gözaltına alan Cumhuriyet savcılarının ve HSK’nin gerekli adımları atmaması, ancak yargı mensupları ile ilgili çıkan haberlere erişim engeli getirmesi, yargının bağımsız olmadığı, güdümlü ve emir ile çalıştığı, yargı kurumunun yürütmenin ağır tahakkümü altında olduğu iddialarını güçlendirmektir. Bu vahim iddiaların araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzüğün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz”