Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Sezai Temelli, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kayseri’de yaşanan olaylara da değinen Temelli, ” Kayseri’deki ırkçı saldırıya cüret edenleri şiddetle kınıyorum” dedi.
Konuşmasına Torbalı’da meydana gelen doğalgaz patlamasında yaşamını kaybedenleri anan DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli şunları söyledi;
“Yaşadığımız bu facia münferit bir olay değil. Türkiye’nin her yerinde, her an bu tür facialar maalesef yaşanıyor. Denetimsizlik had safhada, kurumsal çürüme had safhada. O yüzden vatandaşlarımızın payına bu tür felaketler düşüyor. Kah tüp patlıyor, kah doğalgaz patlıyor, kah herhangi bir doğal afet büyük bir faciaya dönüşebiliyor. Yangınlarda da bunu aynen yaşıyoruz. Dolayısıyla ortaya çıkan herhangi bir facia ya da afet katlanılamaz boyutta büyük acılara neden oluyor. Bunun en temel nedeni bugünkü iktidarın ülkeyi getirmiş olduğu kurumsal çürüme düzenidir. Herhangi bir kamusal kurumda vatandaşın beklediği hizmetler üretilemediği için de halkımız maalesef bu acılara katlanmaya devam ediyor.
Kayseri’deki ırkçı saldırıya cüret edenleri şiddetle kınıyorum
Kayseri’de kabul edilemez bir vaka yaşandı. Bir çocuğa yönelik istismar söz konusu. Türkiye’nin her yerinde zaman zaman bu tür istismar, taciz olaylarını yaşıyoruz. Hakkari’de de yine böyle bir olay yaşandı. Hem de uzman çavuşlar eliyle yaşandı, vatandaş müdahale etti. Maalesef çocuklarımızı koruyamıyoruz. Çocuklarımızın bir sosyal koruma programı çerçevesinde muhakkak korunması gerektiğini defalarca belirtmemize rağmen çocuklarımız her ter türlü cinsel istismara açık. Bu konuda atılması gereken adımlar var. Çok önemli sosyal programların hayata geçirilmesi gerekirken, adeta her seferinde bu olayların üstü örtüldü, olayın failleri yeterince cezalandırılmadı. Olayın bir tarafı bu. Diğer tarafı en az bu olay kadar vahim. Olay sonrası mültecilere yönelik bir saldırı gerçekleşti. Kabul edilemez bir ırkçı saldırı yapıldı. Birçok işyeri ve ev yakıldı, araçlar tahrip edildi, insanların hayatına kastedildi. Tabii ki bir olay karşısında tepki verilebilir ama buradaki tepki kabul edilemez bir ırkçı kalkışmadır. Biz bunu tarihte çok defa yaşadık. Bir kez daha buna cüret edenleri kınıyorum. Bu olayın arkasında yatan anlayışın da aslında ırkçı ve faşist bir anlayış olduğunu çok iyi biliyoruz. Özellikle hem iktidar hem de muhalefet partileri uzun süredir mültecilere yönelik bir ırkçı söylem kullanmaktadır. Bunun sonucunda da toplumda bu tür infialler ortaya çıkmaktadır.
Mülteci sorununun çözümü Ortadoğu’ya barış gelmesiyle, Kürt meselesinin çözümüyle mümkündür
Bu ülkenin bir mülteci sorunu var ama bu sorun mültecilerden kaynaklanmıyor. Bu sorun, iktidarın Kürt sorununa ve dış politikaya yaklaşımından, Suriye’ye ve Irak’a yaklaşımından kaynaklanıyor. Bugün Suriye’de yaşanan olayların, Irak ve Ortadoğu’da yaşanan birçok vakanın arkasında Türkiye’nin bölgeyi istikrarsızlaştırıcı dış politikası olduğunu çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla mülteci sorunu mülteciler eliyle yaratılmış değildir, Türkiye devletinin uyguladığı politikalar sonucunda ortaya çıkmıştır. Mülteci sorunu çözülecekse de öncelikle Ortadoğu’ya barış gelmesiyle, Kürt meselesinin çözümüyle olur. Bunun farkında olarak mültecilerle barış içinde yaşamanın yollarını muhakkak geliştirmek zorundayız.
Nefret söylemleri ırkçı saldırılar olarak karşımıza çıkıyor
Bu ırkçı saldırılar bu ülkede çok uzun süredir devam ediyor. Hedeflerinden biri de tartışmasız Kürt halkı. Zaman zaman karşımıza çıkmasına rağmen bu olayların da üstü örtüldü. Ama bu olaylar hız kesmeden devam ediyor. Geçtiğimiz gün buna benzer bir olayı Muğla’da yaşadık. 20-25 kişilik bir grup Kürt işçilere saldırdı, işçileri linç ettiler. İşçilerin maruz kaldığı linç sözlerle tarif edilemeyecek kadar ciddi boyutta. Ölümden döndüler diyebiliriz. Tedavileri sürüyor. Fakat bu da ilk değildi, bu da bir münferit olay değildi. Dolayısıyla toplumda derinleşmiş ve artık yaygınlaşmış bu ayrımcılık ve nefret söylemi işte bu tür vakalarla karşımıza çıkıyor. Muğla’daki olaya benzer bir olayı daha önce yine Muğla’da yaşamıştık. İbrahim Çay isimli yurttaşın maruz kaldığı linç ve sonrasında götürüp Atatürk büstünü öptürmeleri ve buna bağlı yaşanan vakalar hafızalarımızda. Ve tabii ki Konya’da Dedeoğulları ailesine yönelik yaşanan ırkçı saldırılar sonrasında 7 aile mensubunun hayatını kaybetmesi. Bu vakaları daha çoğaltabiliriz ama şu bir gerçek ki toplumda ekilmiş olan bu nefret söylemi, bu ayrımcılık tohumları işte insanlara yönelik bu linç saldırılarıyla karşımıza çıkıyor. Tabii bunların arkasında şu gerçeklik de var. Hani tırnak içinde şu meşhur mala çökme hikayesi var ya, dolayısıyla bugün Kürtlerin sahip olduğu tarlaya, araziye ve varlığa çökmek uğruna bu tür vakaların kışkırtıldığını çok iyi biliyoruz. En son Muğla vakasında 12 muhtarın nasıl bu işleri tezgahladığı açık bir şekilde ortadadır.
(Haber Merkezi)