Ana Sayfa Özel Haber 13 Temmuz 2025 42 Görüntüleme

İkinci kez sürgün: Kürt köylüsünün geri dönüşü yarım kaldı

Zorla boşaltılan köylere dönüş çabaları, “geçici” güvenlik uygulamalarıyla kalıcı biçimde engelleniyor; yurttaşlar, ne evlerine dönebiliyor ne de hatıralarına ve geçim kaynaklarına yeniden kavuşabiliyor.

Rojan Mamo

1990’lı yıllarda boşaltılan köyler, devletin desteklediği geri dönüş projeleriyle tekrar yerleşime açıldı, ancak Geçici Özel Güvenlik Bölgesi uygulamaları yüzünden bu yerlerde yaşamak artık mümkün olmadı. Bunun sonucunda, köylerini terk eden insanlar ya şehirlere yerleşti ya da köylerini sadece kısa ziyaretlerle, turist gibi görmeye başladı.

Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde bulunan Kırkpınar (Heridan) Köyü de 90’lı yıllarda boşaltılan ve bugün “Geçici Özel Güvenlik Bölgesi” ilanları ile sık sık sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı köylerden biri.

Kırkpınar Köyü’nün Kayaş Mezrasında mevsimlik olarak yaşayan köy boşaltmaları tanıklarından Ziraat Mühendisi Adil Karatekin, köyde sürekli yaşamanın artık pek mümkün olmadığını söylüyor.

Köydeki duruma ilişkinde bilgi veren Karatekin, “Köylere bir şekilde gidiş gelişler mevcut. Ancak bizlerde sürekli ürün ekimi yapılamamakta. Başta barınma alanı olmak üzere yaşamı sürekli idame ettirebileceğiniz bir koşulun olmadığını söyleyebilirim. Sadece sınırlı bir bostan ekimi yapabilmekteyiz. Bu da geçim bütçesinde etkili bir faktör olmamaktadır. Uzun süre toprak işlenmediği için ne yazık ki tarımsal potansiyel kaybedildi. Bu nedenle kırsalda, bu tip güvenlik uygulamalarının bulunduğu alanlarda tarım yapmak söz konusu olamaz. Geçim sağlayamadığınız yerleşkelerde kalamadığınız için mevcut durumda köylerde yaşam da mümkün değildir” ifadelerini kullandı.

Kırkpınar Köyü, 2010 yılında İçişleri Bakanlığı bünyesinde başlatılan Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi (KDRP) kapsamında çeşitli teşvikler ve destekler verilerek yeniden yerleşime açılmıştı. 2015 yılında çözüm sürecinin sonlandırılması ile başlayan operasyonlar ve sokağa çıkma yasaklarıyla şehirlere göç veren köy şimdilerde ikinci kez insansızlaştırıldı.

Av. Yunus Muratakan

Köylüler tarlada yürürken bile ölüm korkusu yaşıyor

İnsan Hakları Derneğinin (İHD) raporlarına göre, köy boşaltmaları uygulamaları ile yaklaşık 3 bin köy ve mezra boşaltıldı, bir milyondan fazla kişi ise yerinden edildi.

Diyarbakır’ın Lice ilçesindeki köy boşaltmaları tanıklarından ve Lice Davası avukatlarından Yunus Muratakan ise Lice’deki köy boşaltmalarının diğer bölgelerdeki uygulamalardan ayrılarak bir ilçe boşaltma hadisesi olduğunu savunuyor.

22 Ekim 1993’te Lice’nin bir bütün olarak boşaltıldığını ifade eden Muratakan, süreci şöyle anlatıyor:
“22 Ekim öncesinde köyler boşaltılırken, 22 Ekim’e gelindiğinde 56 köy ve onlarca mezranın 48’i boşaltılmış durumdaydı. Boşaltılan köylerdeki insanların çoğunluğu ise Lice merkeze yerleşmişti. Köy boşaltmaları bir üst aşamaya geçerek ilçe boşaltmaya evrildi; bu aslında Lice’nin kimliğinin tasfiye edilmesiydi.”

Bugün köylerde uygulanan “Geçici Özel Güvenlik Bölgesi” ilanları ile dönemin mağduru olan Kürt köylüsünün aynı süreçlerle tekrar karşı karşıya kaldığını vurgulayan Muratakan şunları söylüyor: “Sürekli özel güvenlik bölgesi ilan edilmesi, olağanüstü halin olağan hale getirilmesi anlamına geliyor ve bu durum, bir istisna rejiminin kalıcı hale gelmesi demektir. Devlet, güvenlik tehdidi kaygısıyla güvenliği tehdit eden bir yapıya dönüşmüştür. Köylüler, yalıtılmış ve güvenlikli bölgelerde, yaptıkları her şeyin sonuçları olacağı korkusuyla yaşamaktadır. Bu nedenle, itiraz etme ya da aktif bir direniş sergileme durumu söz konusu değildir. Kırsal alanlarda yaşanan hak ihlalleri ise basına ve kamuoyuna çoğunlukla yansımamaktadır. Bu bölgelerde Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) hükümlerine uygun bir yakalama prosedürü de uygulanmamaktadır. Diyelim ki bu köylerden birinde yaşıyorsunuz ve hayvancılıkla uğraşıyorsunuz. Bir gün, evinizin bulunduğu alan yasaklanıyor; tarlanızı ekmeniz ve hayvanlarınızı beslemeniz gerekiyor, ancak bunların hiçbirini yapamıyorsunuz. Herhangi bir hareketlilik tespiti, anında saldırıyla müdahale edilmesine yol açmakta ve köylülerin tarlada yürürken dahi öldürülme kaygısı yaşamasına neden olmaktadır. Bu, ciddi bir psikolojik travmadır. Dönemin mağduru olan Kürt köylüsü, aynı süreçlerle bir kez daha karşı karşıya kalmaktadır. Köye dönüş projeleri ise 32/A maddesi nedeniyle neredeyse işlevsiz hale gelmiştir.”

Şırnak’ın Uludere ilçesinde yaşayan Abdullah Yaman ise Uludere’de köye dönüşlerin hiç gerçekleşmediğini ifade ediyor. Yaman, “90’lı yıllardan beri boşaltılan köylerden Uludere’de geri dönüş olmadı, kimse geri gelmedi. Sadece iki köyde geri dönüşler başladı, ama onlar da kendilerine ait köy alanlarında değil, köye yakın bir yerleşime geri döndü. Yakınlarımın da bulunduğu bu köylerin hepsi, o dönemlerde Mahmur kampına yerleşti. Bir daha ülkeye geri gelmedikleri için bir köye dönüş de söz konusu olmadı” diyor.

Kırkpınar Köyü Kayaş Mezrası

Türkiye, köylerini terk eden vatandaşların geri dönüşünü sağlamakla yükümlüdür

Binlerce insanın mülksüzleştirilmesine ve topraklarının ellerinden alınmasına yol açan köy boşaltma uygulamaları, ancak yıllar sonra yargıya taşınabildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde (AİHM) görülen davalarda Türkiye mahkûm edildi ve köylülere tazminat ödenmesine karar verildi.

Bu davaların en bilinen avukatlarından biri, faili meçhul bir cinayet sonucu yaşamını yitiren Diyarbakır Barosu eski Başkanı Av. Tahir Elçi’ydi. Köy boşaltmalarının hukuki boyutlarına değinen Tahir Elçi Vakfı Başkanı Av. Mahsum Batı, dava süreçlerini ve Elçi’yi şöyle anlatıyor: “Şırnak’ın Kuşkonar ve Koçağılı köylerinin 26 Mart 1994’te Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait F-16’larla bombalanması ve 38 kişinin öldürülmesiyle ilgili olarak, olayın gerçekleştiği bölgede Devlete ait jetlerin gerçekten uçup uçmadığı sorusuna uzun süre yanıt verilmedi. Daha sonra Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı, olayın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle kovuşturma açılmasına yer olmadığına karar verdi. Av. Tahir Elçi’nin uzun uğraşları sonucu dava AİHM’e taşındı. AİHM, 12 Kasım 2013 tarihinde verdiği Türkiye kararında, Devletin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye’nin 1954’te taraf olduğu 1949 Cenevre Sözleşmesi’ni ihlal ettiğine hükmetti. Çoğu çocuk ve kadın 38 kişinin bombalanarak öldüğü olayla ilgili, 20 yıl boyunca gerekli soruşturma yapılmadı, faillerin kimlikleri tespit edilemedi ve iç hukukta herhangi bir işlem yapılmadı. Türkiye’deki benzer davalar da bu şekilde ilerledi ve bu dava, köy boşaltma davalarındaki bürokratik ve hukuki engellerin bir özeti gibidir.”

Geçici Özel Güvenlik Bölgesi ilanlarının hukuki durumuna da değinen Mahsum Batı, “5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesi, valilere bir bölgedeki kamu güvenliğini sağlamak amacıyla geçici güvenlik önlemleri alma yetkisi verir. Bu kapsamda, geçici özel güvenlik bölgesi ilanı için valinin yetkili olduğu belirtilmiştir.

Geçici özel güvenlik bölgesi ilanı, köylerini terk eden ve geri dönmeyi uman kişilerin yerleşim özgürlüğü ve mülkiyet haklarını doğrudan etkiler. Geçici özel güvenlik bölgesi ilanı, bu hakların kısıtlanması anlamına gelir ve bu bölgelerde vatandaşların yaşamaları, arazilerini kullanmaları veya yatırım yapmaları yasal olarak sınırlanabilir. Özellikle köy boşaltmalar sonrası bu bölgelerdeki mülkiyet haklarının düzenlenmesi, geri dönüşün mümkün olup olmadığı ve devletin politikaları önemlidir. Geri dönüş hakkı, AİHM ve BM İnsan Hakları Komitesinin öngördüğü en temel haklardan biridir. Türkiye, köylerini terk eden vatandaşların geri dönüşünü sağlamakla yükümlüdür. Ancak, köylerde sürekli olarak “geçici özel güvenlik bölgesi” ilan edilmesi, geri dönüşleri engellemektedir. Devlet, yerinden edilenlerin yeniden yerleşim alanlarına dönüşünü sağlamak için adım atmalıdır. Aksi takdirde, yerinden edilme kalıcı hale gelir ve mağdurlar yasal haklarına ulaşamaz. Bu durum, geri dönüş hakkının ihlali anlamına gelir ve uluslararası sözleşmelere aykırıdır.” dedi.

Prof. Dr. Mesut Yeğen

Köy boşaltmaları Kürtlerin devletle olan mesafesini arttırdı

Terörle mücadele gerekçesiyle köylerin insansızlaştırılmasını ve kimi zaman köylerin yakılıp tahrip edilmesini içeren köy boşaltması uygulamaları mağdurlarının yaşamında da kalıcı izler bıraktı. 

Bütün malları elinden alınan şehirlere göç eden köy sakinlerinin sosyolojisi de bu uygulamalar ile bir günde değişmiş oldu.

Köy boşaltmalarının, Kürt meselesinin son kırk yıldaki en sert uygulamalarından biri olduğunu ifade eden sosyolog Prof. Dr. Mesut Yeğen, köy boşaltmalarının sosyolojik etkilerini şu şekilde özetliyor:

“Kürt partisinin aldığı oy oranı ve benzer göstergeler, Kürtlerin devletle olan yabancılaşmasının son kırk yılda azalmadığını, aksine arttığını gösteriyor. Bu artışta yerinden etmenin özel bir katkısı olduğu kesin. 1 milyondan fazla Kürt, kuşaklar boyunca yurt edindikleri yerleri, köylerini, mal ve mülklerini, hatıralarını ve mezarlıklarını aniden terk edip, alışmadıkları yerlerde yaşamaya zorlandı. Bu, 1 milyondan fazla Kürdün kimliklerinin önemli bir kısmının kendilerinden koparılmasına neden oldu. Yerinden edilenler, yaşadıkları travmanın bilgisini gelecek nesillere aktardıkları için devlet ve toplum, Kürtlerle olan ilişkilerde tamiri zor tahribatlar meydana geldi.

İlk zamanlarda köklü sorunlar yaşandı. Mülksüzleştirme eşliğinde gerçekleşen yerinden etme, şehirlere göç edenlerin büyük zorluklar ve uyum sorunları yaşamasına yol açtı. Ancak yerinden edilenler, genellikle akrabalarının ya da diğer Kürtlerin yanına yerleştiğinden, uyum sorunu çok büyük boyutlarda yaşanmadı. Yine de Van’da yaptığımız saha çalışmasında, yerinden edilenlerin şehir halkının önyargılı tutumlarından şikâyet ettiğini gözlemledik. Bu durum, uyum sorunlarının tamamen ortadan kalkmadığını gösteriyor. Şehirde yoksulluk içinde yaşamak, toplumsal kimliklerinde, özellikle sınıfsal kimliklerinde önemli bir değişime yol açtı. Şehirlileşen ve yoksullaşan bu kişiler, bulundukları yerlerin proleteryasına dahil oldu. Diğer bir deyişle, geleneksel köylüler şehir proleteryasının bir parçası haline geldi.

Kültürel kimlik alanında da önemli bir dönüşüm yaşandı. Yerinden edilenler, genellikle Türklükle zayıf ve seyrek bir ilişki içindeyken, şehirlerde bu ilişki yoğunlaştı ve Kürtlüğün kimliği değişti. Siyasi kimlikte de bir başka dönüşüm gerçekleşti; yaşadıkları travmanın kaynağı devlet olduğundan, siyasi kimlikleri keskinleşti ve bu kesimler Kürt siyasetinin doğal ve çekirdek tabanı haline geldi. Sonuç olarak, köy boşaltmaları, zaten devlete mesafeli olan birçok Kürt vatandaşının devletle olan mesafesini daha da arttırdı.”

 

Bu haber Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği(MLSA), GazeteMLSA projesinin 7.Sayısı kapsamında hazırlanmıştır.

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Hazır Site by Uzman Tescil webmaster